Aristotales der ki "Kendini bilmek, tüm bilgeliğin başlangıcıdır." Bizler yaptığımız işleri biliyor, ekiplerimizi tanımaya çalışıyoruz. Peki ya kendimizi? Şirketlerimizin gelecek adımlarını belirlerken işimize yaptığımız SWOT analizini ne kadar sıklıkla kendimize yapıyoruz? Gelin beraber bu defa aynayı kendimize tutalım. Güçlü yönlerimizin farkına varıp, gelişim alanlarımıza dönük aksiyon planı yapalım. Böylece önümüze çıkan fırsatları değerlendirebilir ve bizi bekleyen olası tehditlere önlem alabiliriz.
İş dünyasında başarının formülü değişti... Bundan 15 yıl önce ne kadar zeki olduğunuz ya da hangi üniversiteden mezun olduğunuz geleceğinizi ve kariyer planınızı tayin ediyorken, günümüzün değişen dünyasında bizi başarıya götüren formül duygusallaştı. Evet, yanlış duymadınız. İş dünyasında artık başarının formülü %70 EQ+ %30 IQ olarak tanımlanıyor. Peki nedir bu EQ? IQ ile farkı nedir? Nasıl geliştirilir? Etkisi ne olur? Beraber keşfedelim. Ne dersiniz?
Daha sonra kendilerine bir gönüllü ekibi oluşturdular ve her bir ürün için kısa, akılda kalıcı kurgusal bir hikâye yazmalarını istediler. Daha sonra eBay’da bir dükkân açarak satışa başladılar. Farklı olarak yaptıkları şey her bir ürünün fotoğrafının yanına gönüllü ekibinin yazdığı kurgusal hikayeleri yerleştirdiler.
Beş ayın sonunda maddi değeri çok düşük olan bu ürünlerin hepsini satmışlardı. Dükkânı açarken ödedikleri para 128 dolar iken, eBay onlara toplamda 3.612 dolar ödemişti. Yani %2800 kar elde etmişlerdi. Walker ve Gleen yaptıkları bu çalışma ile aslında hikâyenin gücünü bize kanıtlamış oldular.
Princeton Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Uri Hasson’a göre hikayeleştirme, anlatılan hikayede yer alan duyguları dinleyen tarafa da aktarır. Şair Muriel Rukeyser’in dizelerinde de söylediği gibi “Evren hikayelerden oluşur, atomlardan değil.” …
Daha sonra kendilerine bir gönüllü ekibi oluşturdular ve her bir ürün için kısa, akılda kalıcı kurgusal bir hikâye yazmalarını istediler. Daha sonra eBay’da bir dükkân açarak satışa başladılar. Farklı olarak yaptıkları şey her bir ürünün fotoğrafının yanına gönüllü ekibinin yazdığı kurgusal hikayeleri yerleştirdiler.
Beş ayın sonunda maddi değeri çok düşük olan bu ürünlerin hepsini satmışlardı. Dükkânı açarken ödedikleri para 128 dolar iken, eBay onlara toplamda 3.612 dolar ödemişti. Yani %2800 kar elde etmişlerdi. Walker ve Gleen yaptıkları bu çalışma ile aslında hikâyenin gücünü bize kanıtlamış oldular.
Princeton Üniversitesi Psikoloji Bölümü öğretim üyelerinden Dr. Uri Hasson’a göre hikayeleştirme, anlatılan hikayede yer alan duyguları dinleyen tarafa da aktarır. Şair Muriel Rukeyser’in dizelerinde de söylediği gibi “Evren hikayelerden oluşur, atomlardan değil.” …
Bir gün, bir lokantada eşiyle birlikte yemek yerken yakındaki masada bir adam kendisine yaklaştı ve “Siz Yüzbaşı Plumpsınız değil mi?” dedi.
Plump’ın cevap vermesine fırsat vermeden konuşmasını sürdürdü adam;
“Vietnamda Kitty Hawk savaş gemisinde savaş pilotuydunuz. Uçağınızı vurmuşlardı.”
Bütün bunları nereden biliyorsun diye sordu Plump şaşkınlıkla ve tedirginlikle
Adam hemen cevap verdi;
"Sizin paraşütünüzü katlamıştım. Bir taraftan eliyle ustaca katlama hareketleri yaparken “Umarım paraşütünüz hemen açılmıştır” dedi. Plump minnettarlıkla, “elbette” dedi, “katladığın paraşüt açılmasaydı, bugün burada olamazdım.” Adam tevazu ile Plump’ın elini sıkıp müsaade istedi ve yerine oturdu."
Plump o gece uyuyamadı. Hep adamı düşündü. Bir paraşütün katlanma biçimi bir pilotun ölüm kalım meselesi olacak kadar incelikli bir işti. Bir jet pilotu olarak bu detayı hiç düşünmemişti. Kim bilir Kitty Hawk’ta kaç kez yüz yüze gelmişlerdi de sıradan bir memur olarak görmüştü adamı. Sözüm ona, bir jet pilotunun yaptığı ile sıradan memurların yaptığı işler kıyaslanır şeyler değildi! Hep sıradan biri gibi görmüş olmalıydı adamı. Hayatında yeri olmayan önemsiz bir dekor gibi. Çok büyük bir ihtimalle ona bir “Merhaba” demeyi bile çok görmüştü.
Saatlerce onun yaptığı işi düşündü. Yüzlerce paraşütün iplerini birbirinden itina ile ayırışını, kumaşı inceden inceye katlamasını hayal etti. Elinin her hareketinde hiç tanımadığı birinin hayatını ellerinde tuttuğunu fark etti.
Ertesi gün dersine şu beklenmedik soruyla başladı Plump: “Paraşütünüzü kim katlıyor?” Bir süre susup cevap bekledi. Anlaşılan o ki, herkes kendi işine odaklanıyor, kendi işinin detaylarında kritik katkıları olan insanları hesaba katmıyordu. Peki sizin paraşütünüzü kim katlıyor? Gelin cevabı beraber verelim...
Gereken sistemin olmasına karşılık SMART hedefler olmaması, görev tanımlarının net olmaması, ölçme ve değerlendirmede objekif ve bilimsel metotların kullanılmaması ve çalışan gözünde adil bir değerlendirme yapılmaması gibi kriterler sisteme inancın düşmesine sebep olabiliyor. Çözüm mü? Performans Sistemine uygun bir Yönetim Sistemi kurmak.
Nasıl mı?
Cevabı bu programda. Performans yönetiliyor mu, yoksa çalışanların ensesinde boza mı pişiriliyor? Performans yönetiliyor mu, yoksa mobbing’e kadar varan bir problem mi var? Performansı, mutlu çalışanlarla beraber yönetmek mümkün.
İlginç olan, yöneticilerinin geribildirimlerinde sadece olumsuz özelliklere odaklandığı çalışanların bağlılık düzeyinin (yüzde 45), hiç geribildirim almayanlara kıyasla çok daha yüksek (yüzde 1) olması. Bu da önemli olanın yöneticiden düzenli geri bildirim alabilmek olduğu anlamına geliyor. Interact tarafından yapılan bir ankete göre ise, yöneticilerin%37'si çalışanların geri bildirimlere olumsuz tepki verebileceklerini düşündükleri için onlara doğrudan geri bildirim vermek zorunda kalmaktan rahatsızlık duyduklarını söylemekte.
Ankete göre, çalışanlara kariyerleri için en çok neyin yararlı olduğu sorulduğunda ise, yöneticilerinin yapıcı geri bildirimleri ile yüzde 72'si performanslarının artacağını söylemekte. Buradaki kritik ayrım YAPICI ve YIKICI geri bildirimin farkında. Peki aralarındaki fark sadece kelime oyunundan mı ibaret? Kesinlikle değil. Geri bildirim verebilmek; beraberinde farklı dinamikleri de işin içine katarak çalışanı ve işi geliştirmek, performansı artırmak üzerine odaklanılmış bir yönetim becerisine dayanıyor. Özetle geliştirilebilir bir beceri. O zaman geliştirelim...
Basta giden V lideri yorulduğunda en arkaya geçiyor ve hemen arkasındaki lider konumuna geçiyor. Bu değişikliği sürekli yapıyorlar. Özetle bir takıma ait olmak; performansı artırır, zor koşulları kolaylaştırır, paylaşımı destekler, gelişimi sürekli kılar ve aidiyet duygusunu ve takım üyelerine güveni artırır.
Peki siz takım olma sürecinin neresindesiniz?
Katıldığımız görüşmelerin pek çoğunda ilk 5 dakika iyi giden faaliyetler için teşekkür edilirken görüşmenin kalanında sürekli başarısızlıklar üzerinde duruluyor. Bu durum da çalışanların Performansı artırmaya odaklanmak yerine savunmaya geçip negatif bir ruh haline dönmesine sebep oluyor.
Peki bunun doğrusu nedir?
Performans Görüşmesi öncesinde neler yapılması gerekir?
Kontrol listemizde hangi adımlar yer almalıdır?
Performans Görüşmesinde ki 70-30 ALTIN Kural nedir?
Deneyerek öğrenelim mi?
Liderin ve şirketin içeride yarattığı iklim, daha teknik bir deyişle "mekanın kokusu" çalışan bağlılığının buzdağının altında yatan bölümünü gösteriyor bize. Konuya soğukkanlı yaklaşmak isteyenler için bu program.
Ta ki biri "iyi bir satıcıdan, vasat bir yönetici yaptık" deyip bayrak kaldırana kadar. Satış yöneticisinin, ekibinden yüksek performans alabilmesi için, hem ekibe, hem de satış süreçlerine nasıl yaklaşması gerektiğini bu programda tartışalım ve bu şirketin bu kritik fonksiyonuna sahip çıkalım.
Oysa elde tutulan müşteri oranındaki yüzde 5’lik artış, şirketin karını yüzde 25 oranında artırabiliyor. Nick Wreden’in araştırmasına göre, “elde tutulamayan, mutsuz müşteri” ise, şirket için en önemli tehditlerden biri. Çünkü, “mutlu müşteri”, bu memnuniyetini ortalama 4-5 kişiye anlatıyor. Oysa, “memnun olmayanlar” ortalama 8 ila 13 kişiyle bu konuyu paylaşıyor. Burada asıl sorun "müşteri odaklılık" kavramının sadece pazarlama ve satış bölümlerinin gündeminde yer alıp, tüm iş süreçlerinde ise hak ettiği konumlamaya kavuşamaması. Gelin bu programla hem müşteri memnuniyetini artıralım hem de müşteri odaklılığı hak ettiği yere konumlandıralım
Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır.
Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer. Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir.
Kartalların yeniden doğuşunu anlatan bu efsane hikaye değişimi bize an anlatan en etkili metaforlardan biridir. Değişime uyum sağlamak, kabul etmek, bir parçası olmak ve değişimin öncüsü olmak her ne kadar kolay olmasa da hem kişilerin hem de şirketlerin değişen koşullara ayak uydurabilmesi ve rekabet edebilmesi için bir tercih değil bir zorunluluktur.
Peki bedeli hep bu kadar zor olmak zorunda mı? Doğru süreçlerle tabii ki hayır. Değişmeye hazır mısın?
Şirketlerin çalışan bağlılığı, çalışan memnuniyeti oranlarını düşürürken son yılların kanayan yarası turnover oranlarını da yukarı çekiyor. Peki iş yaşamı gerçeklerini görmezden gelmeden iş ve özel hayat arasında bir denge yaratmak mümkün mü? İşte burada Pareto İlkesi devreye giriyor. Zamanımızın %80'ini alan işlerin hayatımıza kattığı mutluluk %20, zamanımızın %20'sini alan faaliyetlerin mutluluğa katkısı ise %80.
Bu dengeyi doğru metotlarla sağlamak mümkün. Nasıl mı? Eğitimde buluşalım. Mutlu çalışan, mutlu müşteri, mutlu şirket...
Kalan %97 için alınan katılımcı geri bildirimleri ise şöyle sonuçlanıyor: " Çok eğlenceli bir eğitimdi ama bunu niye yaptık hala anlamadım." "Çok sıkıcıydı. Programın yarısında uyudum." "Bu eğitimde anlatılanlar çok ütopik kitap bilgisi. Gerçek hayatta durum böyle değil." "Ben bu bilgiyi nerede kullanacağım ki?" "Biz bunları zaten biliyoruz. Hep aynı şeyler." v.b. Sebebi ise yetişkin dünyasındaki öğrenme sürecinin dinamiklerinin, içerikten bağımsız olarak farklı değişkenler de barındırıyor olması.
Peki daha etkili bir programı nasıl dizayn edeceğiz ve etki bırakan bir eğitmen olmak için neler yapmalıyız?
Cevabı bu programda. %3'ün içine girmeye hazır mısın?
İddiamız şu; satış analitik yapıldığı zaman sonuç alan, satıcının içsel motivasyonun düşmesini engelleyecek şekilde sonuçlar üreten bir faaliyet alanı. " Satışı ben iyi biliyorum" diyenler bile bu programa gelmeli.
- Akıllı Müzakereci
- Topluluk Önünde Konuşma
- Sözlü Dövüş Sanatı
- EQ vs IQ
- Karizmam yerinde mi?
- Yeni yönetici oldum
- İş-Özel Yaşam Dengem
- İletişimden İşbirliğine
- Yeniden Zaman Yönetimi
“Koçluk kişinin yapmak istedikleri ile yapabildikleri arasındaki farkın kapatılma sürecidir.” tanımı koçlukla ilgili en sevdiğimiz tanımlardan biri. İyi bir iş koçuna rastlama şansına eriştiysek, bu sürecin ne kadar dönüştüren ve geliştiren bir süreç olduğunu biliyoruz demektir.
Özellikle vizyonumuzun bulanıklaştığı, motivasyonumuz inişli, çıkışlı olduğu, kafamızın karıştığı dönemler koçluk ihtiyacının baş gösterdiği dönemlerdir.
Etkili bir koçlukla iş hayatından istediğiniz her şeyi alabileceğinizi iddia ediyoruz
"Moderatöre ne ihtiyacımız var, bunu biz de yaparız” yaklaşımını çok duymuşsunuzdur.
Kritik çalıştayların (strateji, uzun vadeli planlama, rekabet analizleri, vizyon, misyon, kültür benzeri konular maalesef hayati derecede önemlidir.) bir moderatörle yönetilmemesi, zaman kaybı, karar felçleri, rol çatışmaları, yanlış kararlar, oluşmayan stratejiler demektir.
Biz olsak bu riski almayız.
- Organizasyonel kültür, iklim, liderlik modelleri, liderlik kültürü çalışmaları.
- Koçluk-mentörlük süreçlerinin kurulması.
- İç eğitmen yetiştirme projeleri.
- Kurumsal akademi süreçleri.
- Strateji analizleri, markalama, yaygınlaştırma, uygulama süreçleri.
- Yönetici adayları ölçme-değerlendirme, geliştirme programları.